Merhaba Bu videoda asit yağmurları hakkında bazı bilgileri paylaşmak istedim. Asit yağmurları nedir, nasıl oluşur, çevreye ve insana karşı zararları nedir g başlıklıhaberimizi yayına verdikten bir süre sonra okuyucularımızdan Haber Merkezimize 'ihbar' mesajları yağdı. Haber Merkezimize ulaşan ihbarların büyük bir bölümü Çankırı Belediyesi Zabıta Müdürlüğü'nün yasa dışı icraatleri ve Belediye Başkan Yardımcısı Hasan Öztürk ile Zabıta Müdür Vekili Mesut Aslan Yukarıdaverilen gazete haberi ile ilgili, I. Asit yağmurları bir türün neslinin tükenmesine neden olabilir. II. Meteorlar, açığa çıkaracakları gazlarla asit yağmurlarına neden olabilir. numarası 4 ‘ üncü testte ikinci soruda PH değerleri verilen maddeleri sıralayın diyor ama sıkıntı şurda resim yok B Asit ve bazların buharlarını kesinlikle solumamalıdır. C) Asitler seyreltilirken asit üzerine su ilave etmelidir. D) Kapalı ayakkabılar tercih etmelidir. E) Vücudun bir yerine asit ya da baz döküldüğünde bol su ile yıkamalıdır. 9. ErimeNH 4Cl tuzu ile ilgili; I. Nişadır olarak bilinir. II. İstanbuliçin yapılan asit yağmuru uyarısı pek çok kişide tedirginliğe neden olurken, asit yağmurlarından korunmak için neler yapılabileceği konusu gündeme geldi. “Solunan hava artmış kimyasal yükü nedeniyle tehlikeli olabilir” diyen uzmanlar vatandaşları uyardı. Kimyasal maddeler karışmış havanın özellikle Asityağmuru olarak da bilinen kimyasal yağmur nedir, nasıl oluşur, ne gibi etkileri var, yazımızda derledik. Asit yağmuru: Kimyasal yağmur nedir, nasıl oluşur, İstanbul'da kimyasal ZSVl. - 1544 Güncelleme - 1544 Havadaki kirlilik sonucu oluşan yağışların yeryüzünü bulması son derece tehlikelidir. Bu kirlilik sonucu oluşan pH'ı 5,6 olan yağışlara asit yağmurları denmektedir. Peki, asit yağmurları nasıl önleriz? Asit yağmurlarından nasıl korunuruz? Fosil yakıtların yanması sonucu oluşan yağışlara asit yağmurları denir. Endüstriyel sektörde süregelen faaliyetlerin sonucunda ortaya çıkan enerji tüketim fazlalığı olan yerlerde yakıt için kullanılan kömür, petrollerden ortaya kükürt ve azot gazları ortaya çıkmaktadır. Bu gazların açığa çıkmasıyla bulutlardaki buharla tepkime oluşturarak nitrik ve sülfirik asit oluşur ve oluşan bu asitler de yağmur, sis, kar ve çiğ gibi doğal olaylarla tekrar yeryüzüne yağar. Normal yağmurların pH değeri 5,6 olarak belirir. Bu değerin altında olması halinde yağışlar asit yağmuru olarak ortaya çıkar. Daha çok sanayi devriminden sonra azot ve kükürt gazlarının atmosferde birikmesi sonrasında daha çok hissedilir hale gelmiştir. İngiliz R. Angus Smith hava kirliliği ve asit yağmurları arasında oluşabilecek bağlantıyı fark ederek sanayinin de bunun oluşmasında çok fazla etkisi olduğunu belirtmiştir. Asit yağmurları sadece bulunduğu bölge değil birçok yerde oluşabilmektedir. Doğu Avrupa, Çin ve Rusya da fosil yakıtların aşırı kullanımı sonucunda asit yağmurları birçok ülkeyi etkilemiştir. 160 ülkenin katılımı ile1997 yılında ’Kyoto Protokolü’’ imzalanarak; azot ve kükürt salınmasını 1990 yılında bulunan düzeye indirilmesi zorunluluğu getirilmiştir. Çin bu protokole sıcak bakmayarak, sanayisinde aynı şekilde devam etmiş ve bu suretle azot ve kükürt salınımı Japonya’da yoğun asit yağmurları oluşmasına neden olmuştur. Bu yüzden Japonya’nın tarımına zarar vermesi Japonların her sene ücretsiz bir şekilde Çin’e baca filtresi vermesi ile sonuçlanmıştır. Asit yağmurları; motorlu araçlar, fabrika ve termik santral gibi insanlarla ilişkili olarak ortaya çıkmasının yanında doğal olarak yanardağların faaliyetleri sonucunda da oluşabilmektedir. Asit Yağmurları Nasıl Etki Yapar? Asit yağmurları çevrede bulunan her canlıya ve doğaya etki eder; en çok tarım alanları ile ormanlar zarar görür. Asit yağmurları nedeni ile toprağın içeriğinde bulunan kalsiyum ve magnezyum elementlerinin yıkanmasına ve derinlere inmesine neden olmaktadır. Bu durumun ortaya çıkması ile de; ağaçlar ve bulunan diğer bitkiler de etkilenerek topraktan fayda sağlayamaz hale gelir ve kurumaya yüz tutar. Havadaki sülfatın solunum yoluyla vücuda girmesi ile astım, bronşit, kanser gibi hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Asit yağmurlarının; akarsulara ve göllere düşmesi ile suda bulunan asidik denge bozularak balıkların etkilenmesine neden olur ve besin zinciri yoluyla da insanları etkiler. İçerisinde kalsiyum karbonat barındıran tarihi eserler; kumtaşı, kireç ve mermerden yapılması nedeniyle zarar görür. Toprakta alüminyum çözülmesi yaparak ağaç kökleri besinlerden faydalanamaz duruma gelir. Asit Yağmurları Nasıl Azaltılabilir? Yenilebilir enerji kaynaklarına ağırlık verilmesi; güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, jeotermal enerji ve termik santrallerin azaltılması gereklidir. Yeşil alanların daha fazla oluşturulması ve orman yangınlarının önüne geçilmesi şarttır. Toplu taşım araçlarının yaygın olarak kullanılması ve özel araçların mümkün olduğunca kullanılmaması önemlidir. Hava kirliliğinin artışına neden olan kaçak kömür kullanımının durdurulması gerekmektedir. Endüstriyel faaliyet gösteren fabrika bacalarına filtre takılması zorunlu olmalıdır. Araç bakımlarının düzenli yapılarak, kötü gaz çıkışı önlenmelidir. Bireysel olarak daha duyarlı davranmak ve özel araçların az kullanılması ve bu konuda bir ailede birkaç araç değil tek araç olması gereklidir. “Asit Yağmuru” terimi, atmosferde normal miktarlardan daha fazla nitrik ve sülfürik asit içeren kuru ve yaş çökeltilere verilen genel bir isimdir. Öncülleri olan ve asit yağmurları için gerekli kimyasal koşullara neden olan şartlar, volkanlar ve çürüyen bitki örtüleri gibi doğal kaynaklar olabileceği gibi fosil yakıtlarının yanması sonucu birincil olarak ortaya çıkan sülfür dioksit SO2 ve nitrojen oksitler NOx nedeni ile de, yani insan eliyle de ortaya çıkabilmektedir. Örneğin Amerika’da, kabaca sülfür dioksitin üçte ikisi, nitrojen oksitlerin ise dörtte biri, kömür gibi fosil kaynakları yakarak elektrik üreten santrallerden gelmektedir. Asit yağmurları, bu gazların atmosferde su, oksijen ve diğer kimyasallar ile etkileşime geçip çeşitli asidik bileşimler oluşturması sonucunda meydana gelmektedir. Sonuç sülfürik ve nitrik asitten oluşan yumuşak çözeltilerdir. Elektrik tesislerinden ve diğer kaynaklardan sülfür dioksit ve nitrojen oksit gazları salındığında, var olan rüzgarlar bu gazları ülkelerin her tarafına hatta ülke dışına yüzlerce kilometre öteye götürebilmektedirler. Islak ÇökeltilerIslak çökelti, asit yağmurları, sisler ve karlardır. Eğer havada bulunan asidik kimyasallar rüzgarlar sayesinde havanın nemli ve yağışlı olduğu bölgelere götürülürlerse, asitler yere yağmur, kar ya da sis halinde düşmektedirler. Bu asitli sular yerin yüzeyinde ve yerin altına doğru aktıklarından, pek çok bitki ve hayvanı etkilemektedirler. Bu etkinin büyüklüğü pek çok faktöre bağlıdır. Örneğin suyun ne kadar asidik olduğu, asit yağmurunun gözlemlendiği toprağın kimyası ve asit yağmurlarına direnç kapasitesi ve bu suya bağımlı yaşayan balıkların, ağaçların ve bütün diğer canlıların türü, asit yağmurlarının ne kadar etkili olabileceğini gösterebilecek kimi ÇökeltilerHavası kuru olan bölgelerde asidik kimyasallar toza ve dumana karışabilirler ve toprağa kuru bir çökelti halinde düşebilirler. Bu alanlarda kimyasallar toprağa, yere, ağaçlara, binalara, evlere, arabalara vb. yapışırlar. Yüzeylere yapışarak biriken bu kimyasallar, daha sonradan gelen bir yağmur fırtınası ile yüzeyden koparak toprağın üstünde ve toprağın içerisine doğru akan bir hale gelebilmektedirler. Yüzeyde biriken kimyasalları alıp götüren bu su çok daha asidik olabilmektedir. Atmosferdeki asidik kimyasalların aşağı yukarı yarısı toprağa kuru çökeltiler halinde tekrar Yağmurlarının ZararlarıAsit yağmurları göllerin ve akıntıların asitleşmesine sebep olurlar ve yükseklerde yaşayan ağaçlara örneğin iki bin feetden yüksekte yaşayan alaçamlara ve hassas orman topraklarına zarar verirler. Dahası asit yağmurları, tekrar inşa edilemeyecek tarihi binalar ve heykeller de dahil olmak üzere binaların yapı malzemelerinin ve boyalarının bozulmalarını hızlandırırlar. Yere düşmeden önce sülfür dioksit SO2 ve nitrojen oksit NOx gazları ve bunların türevleri olan sülfatlar ve nitratlar, toplum sağlığına gözle görülür zararlar verirler ve hayat kalitesini yağmurlarının tek tek balıklara zarar veren veya onları öldüren, balık popülasyonunun sayısını azaltan, su kütlesinden belirli bir türü tamamen ortadan kaldıran ve biyolojik çeşitliliği azaltan çoklu etkileri vardır. Asit yağmuru bir nehrin etrafındaki toprağa düşüp nehre doğru aktığı zaman, bu topraklarda bulunan alüminyum serbest kalarak nehre veya göle karışır. Bu nedenle nehrin veya gölün pH’ı düştükçe yani asitliği arttıkça, içerisindeki alüminyum miktarı da artar. Hem düşük pH hem de yüksek alüminyum, balıklar için zehirlidir. Bununla beraber düşük pH ve yüksek alüminyum seviyesi balıkları öldürmese bile onlarda kronik bir stres oluşturur ki bu da balığın zayıf ve küçük kalmasına, yiyecek ve yaşam alanı için rekabet edememesine yol açar. Bazı tür bitki ve balıklar asitliği artmış suları tolere edebilmektedirler. Ancak diğer bazıları asitliği artan sulara dayanamayarak yok olurlar. Genelde türlerin genç bireyleri çevresel etkenlere yetişkinlerden daha hassaslardır ve bu etkenlerden daha çok etkilenirler. Örneğin pH 5 iken balık yumurtalarının geneli çatlayamaz. Daha düşük bazı pH’larda bazı yetişkin balıklar da yaşayamaz. Hatta bazı asit göllerinde balık yaşamı yoktur. Biyolojik organizmalar ve onların yaşadıkları çevrenin toplamına ekosistem denir. Bir ekosistemde yaşayan bitkiler ve hayvanlar çok yüksek oranda birbirlerine bağımlılardır. Örneğin asit yağmurları nedeni ile asitliği artan bir gölde kurbağalar görece asitliğie çok daha dayanıklı olabilirler ancak onlar tükettiği böceklerin, örneğin mayıs sineğinin, asitliğe olan toleransı daha az olduğundan yaşayamayacaktır ve bu da kurbağaların besin kaynaklarından bir kısmının yok olması anlamına gelecektir. Sulak bir ekosistemde yaşayan pek çok balığın, bitkinin ve böceğin birbirleri ile olan bağı nedeniyle pH’da veya alüminyum seviyelerinde olabilecek değişiklikler bütün ekosistemi etkiler. Bu nedenle göllerin, nehirlerin ve bataklıkların asitlik oranı arttıkça bu sularda yaşayan bitki ve hayvan türleri ve sayıları da yağmurları genellikle ağaçları doğrudan öldürmez. Bunun yerine yapraklarına zarar vererek, beslenme imkanlarını azaltarak ve toprak vasıtası ile zehirli olan maddelere ağaçları maruz bırakarak onları zayıflatırlar. Pek çok zaman ağaçların zarar görmesi ya da ölümü, asit yağmurlarının bu gibi etkilerinin yanında bir ya da birkaç diğer tehdidin de beraberinde oluşması ile görülür. Bilim adamları asit yağmurlarının topraktaki yararlı besinleri çözerek, daha ağaçlar ve diğer bitkiler onları kullanamadan bu besinlerin uzaklaşmalarına sebep olduklarını bilirler. Ve yine ortaya çıkan alüminyum gibi kimi bazı zehirli maddeler de ağaçlar ve diğer bitkilere zarar vermektedirler. Bu iki zararlı etkinin birleşimi, yani hem yararlı besinlerin uzaklaşması hem de zararlı kimyasalların ortaya çıkması bitki hayatına zarar verir. Öte yandan ağaçların bulunduğu topraklar asit yağmurlarına dayanıklı olsalar dahi asit yağmurları bu ağaçlara zarar verebilmektedir. Özellikle yükseklerdeki ağaçlar asit yağmurlarından daha fazla maruz kalırlar çünkü zehirli gazların bulunduğu bulutlar yüksek kesimlerde daha çok toplanma eğilimdedir. Daha sonra asit yağmurları bu ağaçların üzerine düştüğünde yapraklarındaki ve iğnelerindeki yararlı bazı maddeleri de beraberinde götürür. Bu yararlı maddelerden yoksun kalan yapraklar nedeni ile ağaçlar kış soğuğu çevresel faktörlere karşı daha kırılgan ve duyarlı bir hale yağmurları temiz yağmurlar gibi görünür, kokar ve tatları da temiz yağmurlar ile aynıdır. Asit yağmurlarının insanlara zararı doğrudan olmaz. Bir asit yağmurunun altında yürümek veya asit yağmurları nedeniyle pH’ı düşmüş bir gölde yüzmek ile temiz bir yağmur altında yürümek veya temiz bir gölde yüzmek arasında bir fark yoktur. Ancak asit yağmurlarına sebep olan sülfür dioksit SO2 ve nitrojen oksit NOx gibi gazlar insan sağlığına zararlılardır. Bu gazlar atmosferde sülfat ve nitrat partikülleri oluşturmak üzere etkileşimlere girerler ve rüzgar vasıtası ile uzun mesafeler kat edebilirler. Üstelik bu partiküller insanlar tarafından akciğerler vasıtasıyla solunabilirler. Pek çok bilimsel araştırma, bu zararlı ince partiküller ile insanlarda görülen hastalıkların astım ve bronşit gibi kalp ve akciğer rahatsızlıklarından kaynaklanan erken ölümlerin arasında bir ilişki olduğunu göstermektedir. Asit yağmurlarının sadece insanlar üzerinde değil, bitki, hayvan ve tüm yerküre üzerinde zararları mevcuttur. Bu zararlar, canlı yaşamlarını oldukça tehlikeye atmaktadır. Asit Yağmurları Nedir? Asit yağmuru, atmosferde bulunan asidik olan kimyasalların kar, sis, yağmur, çiğ ya da kuru parçacıklar şeklinde yeryüzüne düşmesine denmektedir. Yapısında çok fazla azot ve kükürt olan bu kimyasalların yeryüzüne düşmesi ciddi sorunlara yol açmaktadır. Asit Yağmurları Nasıl Oluşur? Atmosfer tabakasına yayılmış olan azotdioksit ve kükürtdioksit gazlarının geçirdikleri kimyasal tepkimeler sonucunda sülfirik asit ve nitrik asit oluşumu gerçekleşir. Bulutlarda meydana gelen yoğuşma sürecinde emilimi sağlanır ve gaz bulutları su damlaları haline dönüşür. Bu su damlaları kar, yağmur gibi doğa olayları ile yeryüzüne düşer. Bu durum toprağın asit seviyesini yükseltir. Tatlı su kaynaklarında kimyasal dengeyi bozar. Havada oluşan su damlalarının normal pH değeri yaklaşık olarak Bu değer altında gerçekleşen tüm yağış türleri asit yağmuru olarak adlandırılmaktadır. Asit yağmurları yeryüzünde akarsuların zehirlenmesinde ve yüksek rakımlarda bulunan ormanların zarar görmelerinin başlıca nedenidir. Asit Yağmurlarının Zararları Ve Sonuçları Nelerdir? Asit yağmurları ile yeryüzüne düşen asitler, toprak aracılığı ile az da olsa etkisiz hale getirilmektedir. Fakat hava kirliliği seviyesinin oldukça yüksek olması nedeninden yeryüzüne düşen asitlerin miktarları da fazladır. Bu durum toprağın asitleri nötrleştirme kapasitesini aşan bir hal almaktadır. Asit yağmurlarının etkisiyle yapısı tamamen asit olan toprağın üzerinde yaşayan ağaçlar ve de diğer bitkiler, yaprakları ve kökleri ile bol miktarda olan asidi de diğer maddeler ile emerler. Bu olay bitkilerin hızlı bir şekilde ölmesi ile sonuçlanmaktadır. Aynı zamanda asit yağmurları sonucunda asit değeri yükselen göller ve nehirlerde yaşayan balıklar ve diğer su canlılarının yaşamları ciddi derecede tehlikeye girmektedir. Asit yağmurları, özellikle fosil yakıt ve enerji santrallerinde özel üretim olan filtrelerin kullanılması ya da düşük miktarlarda kükürt oranlarına sahip olan fosil yakıtların kullanılması ile kükürt dioksit ve azot dioksit salınımları en aza indirgenerek önlenebilir. ASİT YAĞMURLARI VE ÇEVREYE ETKİSİ Asit Yağmurları kükürt ve azot dioksitlerin atmosferdeki nemle birleşerek sülfürik ve nitrik asitli yağmur, kar ya da dolu oluşturması biçiminde kirliliğe yol açmasıdır. Bu tür yağmurda tanecikler siste asılı olarak süspansiyon oluşturabilir ya da en kuru halde birikebilirler. Asit yağmurlarının verdiği ileri sürülen zararın bir bölümünün aslında bazı doğal nedenlerden kaynaklandığı yapılan araştırmalar sonucunda anlaşılmışsa da, petrol ve kömür yanmasından oluşan kükürt dioksit ile otomobil motorlarından çıkan azot oksidin, asit yağmuru sorununu büyük ölçüde şiddetlendirdiği kesindir. Kirliliğe yol açan tanecikler, kaynaklarından binlerce kilometre uzağa rüzgarla taşınabilir. Sözgelimi kuzey doğusundaki asit yağmurlarına, Kanada'dan yayılanlar da katılmış, Kanada'nın doğusundaki kükürt içeren yağış, 'den kaynaklanmıştır. Bilim adamlarının tümü asit yağmurlarının denetlenmesi için bir an önce yasalar çıkarılmasını istemektedirler. Ne var, ki söz konusu yasaların yol açacağı harcamalar çok yüksektir, bu yüzden de sorunun çözülmesi sürekli ertelenmektedir. Ekonomik faaliyet, kıtlığa karşı yapılan bir savaştır. İnsan bu savaşta bir takım değerleri üretip tüketirken başka bir değer olan kaliteyi ÇEVRE ’yi de tüketmektedir. Hava, su, yeşil ve toprak gibi ...... Biri kirlendiği zaman beraberinde, zincirleme olarak, diğerleri ve bunlardan yararlanan insanlar da kirlenmekte ve yok olmaktadır. Görüldüğü gibi hava doğal ve yapay etmenlerce kirletilmektedir. Yapay etmenlerin temelinde insan bulunmaktadır. Fabrikadan, evlerden ve araçlardan çıkan dumanlar tarafından atmosfer durmadan kirlenmektedir. Bu kirlilik doğrudan olduğu gibi asit yağmurları yoluyla da bitkiye, insana, suya, toprağa ve taşa etki etmektedir. Termik santrallerde, ısıtmada ve endüstri kurumlarında kullanılan kömür atmosfere kül kadmiyum, arçelik, kurşun CO2 ve SO2 yaymaktadır. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de kömür ve petrol tüketimi giderek artmaktadır. Artan taşıt sayısı da petrol tüketimini dolayısıyla atmosferdeki karbon monoksit gazını yükseltmektedir. Yanardağlar da havadaki SO2 ve CO2 gibi gazların miktarını arttırmaktadır. Bu gazlar havadaki su buharı ile birleşirler. H2O+SO2 ______ H2SO4 sülfirikasit ve H2O+NO2 ______ HNO3 nitrik asit olarak yere düşerler. Hava kirliliği, ışınların yere ulaşmasını ve atmosfere yayılmasına da engelleyerek iklim üzerinde olumsuz etki yağışları yapraklardaki klorofilin bozulmasına ve bitkinin sararıp kurumasına neden olmaktadır. Bilindiği gibi bitkiler, fotosentez sırasında CO2 tüketir. Asit yağmurları, bitkileri kurutarak, diğer yandan atmosferdeki CO2 karbondioksit tutarının artması için ortam hazırlamaktadır. Başka bir anlatımla, bir olumsuzluk bir başka olumsuzluğu üretmektedir. Bu asit yağışlarının etkilerini görebilmek için iki aşamadan oluşan deneylere girişilmiştir Birinci aşamada 16 saksıya kızıl çam, 20 saksıya fasulye ve nohut ekildi. Kızıl çam ve fasulyeler 4 ’er saksıdan oluşmak üzere 5 ’er gruba ayrıldı. Her grup PH3, PH4,5, PH6, yağmur suyu ve çeşme suyu gibi asidik değeri farklı sularla sulandı. Çalışma 2 ay sürdü. Çalışmalara çeşitli sınıflardan 15 öğrenci katıldı. Çalışmalarımızda kullanılmak üzere, topladığımız yağmur suyunun asidik değeri ölçüldü İlk yağış PH5,5, ikinci ve daha sonraki yağışlar PH6 olarak saptandı. Bu da bize hava kirliliği ve onun oluşturduğu asit yağmurlarının çevremizde bir realite olduğunu kanıtlamaktadır. AŞAMA A TOHUM GRUBU 20 saksıya fasulye ile nohut karışık olarak ekildi. Bu 20 saksı, her biri 4 saksıdan oluşacak şekilde 5 gruba ayrıldı. Ekildiği tarihiden itibaren, her grup asidik değeri PH3, PH4,5, PH6 olan sularla, normal su musluk ve yağmur suyu ile sulandı. Her grupta 3 saksı esas alındı. İki ay boyunca gözlem ve ölçümler yapıldı. Tohum – 1 Grubu Yağmur suyu 1. Saksı Ekim – Dikim Çimlenme Nohut = 22 cm Fasulye = 4 cm Nohut = 23 cm Fasulye = kuru 2. Saksı Ekim – Dikim Çimlenme Nohut = 30 cm Fasulye = 5 cm Nohut = 30 cm Fasulye = 17 cm İkisi de solgun 3. Saksı Ekim – Dikim Çimlenme Nohut = 26 cm Fasulye = 8 cm Nohut = 38 cm Fasulye = 8 cm Tohum – 2 Grubu PH3 1. Saksı Ekim – Dikim Çimlenme Nohut = 20 cm Fasulye = 4 cm Nohut solgun, Fasulye kuru, toprakta beyazcıklar 2. Saksı Ekim – Dikim Çimlenme Nohut = 31 cm Nohut = 24 cm Fasulye yok Sararmış ve kurumuş 3. Saksı Ekim – Dikim Çimlenme Nohut = 10 cm Nohut = 10 cm Fasulye yok İkisi de kurumuş Tohum – 3 Grubu PH4,5 1. Saksı Ekim – Dikim Yok Yok Yok 2. Saksı Ekim – Dikim Yok Yok Yok 3. Saksı Ekim – Dikim Yok Yok Yok Tohum – 4 Grubu PH6 1. Saksı Ekim – Dikim Fasulye = 20 cm 22 cm 23 cm 2. Saksı Ekim – Dikim Fasulye = 18 cm Fasulye = 11 cm 19 cm 13 cm 20 cm cm 3. Saksı Ekim – Dikim Fasulye = 19 cm Fasulye = 19 cm 20 cm 20 cm 21 cm 21cm Tohum – 5 Grubu PH6 1. Saksı Ekim – Dikim Çimlenme Nohut = 18 cm Nohut = 21 cm 2. Saksı Ekim – Dikim Çimlenme Fasulye = 9 cm Fasulye=11 cm 3. Saksı Ekim – Dikim Çimlenme Fasulye = 5 cm Fasulye=7 cm GENEL GÖZLEMLER a Gövde ve renkte görülen değişimler • PH3 = Çimlenme yavaş, önce hızlı olan büyüme yavaşlıyor. İki ay sonra sararma ve kuruma başlıyor. • PH4,5 = Çimlenme yok. • PH6 = Fasulye ve nohut diğer gruplara göre erken çimleniyor ve hızla büyüyor. • Normal su Nohut ve fasulye normal sürede çimleniyor ve büyüyor. • Yağmur suyu Normal sürede çimleniyor. Büyüme hızı normal. Ancak 2 ayın sonunda sararma başlıyor. b Bazı bitkiler topraktan çıkarıldı ve kök gelişmeleri incelendi • PH3 = Köklerin ince, seyrek ve yukarıya doğru kıvrıldıkları gözlendi. • Yağmur suyu PH5,5-6 = Gövde daha kalın, köklerin sık ancak kısa olduğu gözlemlendi. • Normal su = Köklerin uzun, kalın ve sık olduğu gözlendi. • SONUÇ = Suyun asitlik değeri arttıkça köklerin uzunluk, kalınlık ve sıklık özelliklerinde normal olmayan gelişmeler görülmektedir. B KIZILÇAM GRUBU Kızıl çam –1 Grubu PH3 Fark cm cm cm 13 mm 2. Saksı 15 cm cm 16 cm 10 mm 3. Saksı 2 cm cm cm 3 mm 4. Saksı 1 cm cm cm 9 mm Ortalama Büyüme mm Aylık Büyüme mm Kızıl çam –2 Grubu PH4,5 Fark 8 cm 8 cm 8 cm 0 mm 2. Saksı 6 cm 6 cm 7 cm 11 mm 3. Saksı cm cm 5 cm 11 mm 4. Saksı 5 cm 5 cm 6 cm 11 mm Ortalama Büyüme mm Aylık Büyüme mm Kızıl çam – 3 Grubu Normal Su Fark 5 cm cm 6 cm 11 mm 2. Saksı 1 cm 3 cm 4 cm 21 mm 3. Saksı cm 6 cm 8 cm 25 mm 4. Saksı 4,5 cm 5 cm 6 cm 15 mm Ortalama Büyüme 18 mm Aylık Büyüme mm Kızıl çam – 4 Grubu PH6 Fark 3 cm cm 5 cm 20 mm 2. Saksı 3 cm cm 4 cm 20 mm 3. Saksı cm 2 cm cm 15 mm 4. Saksı 5 cm 6 cm cm 16 mm Ortalama Büyüme mm Aylık Büyüme mm Tablolardan ve grafikten de anlaşılacağı gibi kızıl çamlardaki büyüme oranı, PH değeri arttıkça azalma gösteriyor. Ayrıca renkte koyulaşma ve az da olsa yaprak azalması görülüyor. Bilindiği gibi hava kirliliği ve asit yağışları öncelikle yapraklardaki klorofili olumsuz olarak etkilemekte, bu nedenle yaprak fotosentez yeteneğini yitirmekte; besin üretemez duruma gelen bitki kurumaktadır. Gerçekten, asit yağışlarının yaygın olduğu yerlerde çamların gövdesi kesilmek suretiyle incelenecek olursa Resim – 5 yalnız kabuk çevresi 2 ile gösterilen yerler kuru, orta kesimler aşırı derecede ıslaktır. Böyle bir ağacın kereste değeri yoktur. Halk arasında bu şekilde hiçbir işe yaramayan insanlar için “su yutkunan adam” nitelendirilmesi yapılır. Görülüyor ki hava kirliliği ve yağışlar bitkilerin yalnız morfolojik yapısını bozmakla kalmıyor, aynı zamanda örneğin bir ağacı “ekonomik” olmaktan da uzaklaştırabiliyor. Araştırmalar, iğne yapraklı ağaçların geniş yapraklara göre daha çok etkilendiği yargısını güçlendirmektedir. YATAĞAN ZİRAAT MD.’DEN YÜKSELEN SES Yatağanda da termik santralin yarattığı hava kirliliği ve oluşan asit yağmurları çevreye büyük zararlar vermektedir. Yatağan Ziraat Müdürlüğü’nden gelen feryada kulak verelim “TERMİK SANTRALİNİN BİLİNEN BAZI BİTKİLER ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ” Zeytin ağacının yapraklarında SO2 etkisiyle çeşitli form ve büyüklükte, kırmızı kahve renkli parankima dokusunun tahribi ve çekmesi sonucu oluşmuş lezyonların meydana getirdiği, bu lezyonların birleşmesine takiben normalde ağaçta 18-20 ay kalması gereken yaprakların erkenden döküldükleri, böylelikle ağaçların çıplaklaştığı ve verimlerinin azaldığı kaydedilmiştir. SO2’nin kükürt dioksit neden olduğu bu prim er belirtiler yanında, yine yaprak kaybı ve bunun sonucunda beslenme yetersizliğine bağlı olarak sürgün uzunluğunda ve yaprak boyutlarında küçülme şeklinde sekonder belirtileri de oluşmaktadır. Badem ağaçlarının yapraklarının damarlarında renk açılması, şeklinde beliren SO2 yanıkları oluşmakta bu, ağaçların erken yaprak dökmelerini ve meyve tutumlarının azalmasına neden olmuştur. Tütün Bitkisi Kükürt dioksit SO2 gazının hassas olan tütün bitkilerinin özellikle sulama sonrası açık durumda olan yapraklarındaki stomalarından tolore edilebilir. Dozun üzerinde alınan SO2 hücreler ve yaprak dokusu düzeyindeki kimyasal ve fizyolojik reaksiyonları etkileyerek akut bir şekilde tütün yapraklarında kahverengi, eşit taraflı, yaprak leke ve yanıklarının oluşmasına neden olmaktadır.” Bu feryat bindiği dünya gemisini delen insanoğlunun çığlığıdır. Bu ses, çevresel intiharın resmen belgelenmesidir. MURGUL BAKIR İŞLETMELERİNİN ETKİNLİKLERİ Murgul bakır fabrikalarının, çevresine günde 560 mg/m3 SO2 yaymakta olduğu bildiriliyor. Çevredeki tarım alanlarında armut, kiraz, elma, erik ve ceviz gibi meyve ağaçları bakır fabrikasının açılmasından sonraki 5 yılda kurumuştur. Kurum, zarar eden köylülere tazminat ödemek zorunda kalmıştır. Göktaş vadisindeki ormanlar büyük zarar görmüştür. Ankara’da topoğrafik etkilerin sonucu çukurda bulunması, 698 mg/m3’e kadar yükselen SO2, rüzgar tarafından dağıtılamamış ve çevredeki ibreli ağaçlara zararlı olmuştur. Yer yer kuruma olayları görülmüştür. Ankara’da olduğu gibi, İstanbul’da da kış mevsiminde SO2 tutarı yükselmekte, insan ve bitki sağlığını tehdit etmektedir. Soma, Tavşanlı ve Elbistan santralleri da atmosferdeki kükürt toz ve CO2 tutarını artırarak canlı yaşamı riske sokmaktadır. Kentlere göç, plansız kentleşme, yakıt olarak kullanılan niteliksiz linyit tutarının artması ve alternatif enerji yerine elektrik üretiminde fosil kaynaklara kömür, petrol ağırlık verilmesi; gelecekte hava kirliliğinin daha da artacağını göstermektedir. Ülkemizde demiryolları ve denizyolları gibi toplu ulaşım sistemleri yerine, karayollarına önem verilmesi, dumandan ve asitten daha uzun yıllar zarar göreceğimizin habercisidir. AVRUPA ORMANLARI Avrupa’da Büyük Sanayii Devrimi ile insanoğlu mal ve para olarak büyük kazanımlara kavuşurken, diğer taraftan “ çevre” gibi doğal bir zenginliği yitirdiğinin farkında değildi. Yalnız kazanmaya ve zengin olmaya koşullanmıştı. Zenginleştiği o ölçüde saldırgan tutumunu artırıyordu. 20. yy. başlarına gelindiğinde Avrupa Kıtası ormanlarını büyük ölçüde yitirmiş bulunuyordu . Geniş orman alanları, yer yer yangın görmüş gibi örselenmişti. Günümüzde dünyanın en kirli kentlerini Avrupa kentleri oluşturuyordu Milano 195 mgrS mgKükürt Paris 83 mgrS Madrid 71 mgrS Frankfurt 67 mgrS Brüksel 59 mgrS Glasgow 62 mgrS. Londra 57 mgrS New York 55 mgrS Okumamış bir Crée Kızılderilisi ’nin sözleriyle gelişmiş olduğu söylenen Avrupa uluslarının yaptıklarıyla karşılaştırırsak “okumuş” ya da “yüksek öğrenim görmüş” Avrupa ’lının bizde olduğu gibi yanlışlar içinde bulunduğunu görürüz.. O zaman en büyük doğal felaketlerin eğitimin içeriğine bağlı olarak ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Eğitim sistemlerimizi gözden geçirmek durumundayız! Avrupa kentlerinin uzak olduğuna bakarak kendimizi asit etkisinden korumuş ya da kurtulmuş saymamalıyız. Çünkü SO2 ve CO2 gazları, rüzgarlar tarafından 2000 – 3000 km. ötelere taşınabilmektedir. Örneğin; İstanbul’a kuzey ve kuzeybatı rüzgarları ile gelen yağışlar 4,2 PH – 4,5 PH arasında değişirken, güneyden esen rüzgarlarla gelen yağışların PH oranı 6 – 7 düzeyine inmektedir. Hava sisli olduğu zamanlarda bu oran 3,8 PH olarak gerçekleşmektedir. Görüldüğü gibi asit yağmurları, günümüzde ulusal olmaktan çok, uluslar arası bir özellik taşımaktadır. Her ülke kendisi bazı önlemler alırken, bütün dünya ülkelerinin birlikte almaları gereken daha büyük ölçekli önlemler bulunmaktadır. EĞİTİM VE ÇEVRE Eğitim ile çevre arasındaki ilişkiyi ortaya koymak amacıyla bir anket düzenlendi. Anket, İzmir’de yapıldı ve ankete 117 kişi katıldı. Katılanlardan 75’i yüksek okul mezunu idi. Asit yağmurları konusunda bilginiz var mı,sorusuna 62 kişi “evet” yanıtı verdi. Yüksek okul mezunu 75-62 13 kişinin asit yağmurlarından habersiz olduğu anlaşıldı. Eğitim bu ise, bu nasıl eğitim? Bu değilse, eğitim nedir? Asit yağmurlarından etkileniyor musunuz, sorusuna 45 kişi “evet” yanıtını verdi. Yüksek okul mezunu 75-45 30 kişi başına yağan asit yağmurlarından bihaberdi. Başına düşenin asit mi, yoksa su mu olduğunu bilmeyen yüksek okul mezunu olan 30 kişi eğitimli midir? Çevre sizin için önemli mi, sorusuna 45 kişi yanıtsız bırakmış, 3 yüksek öğrenimli de çevrenin önemini kavrayamadığı için “ evet” diyememiştir. 27 kişinin herhangi bir çevre örgütünü tanımadığı 4. sorunun yanıtından anlaşılmaktadır. Gerçek nerede? Eğitim nerede? Çevre ile girişimleri olmayan veya çevre koruma ilgili girişimlerin ne olduğunu bilmeyen 71 kişinin bulunduğu, 5. sorunun yanıtından anlaşılmaktadır. Okuduğunu yaşama uygulayamayan yüksek okul mezunu da olsa eğitimli midir? 6. soruda belirtilen hava kirliliği ve asit yağmurlarının nasıl önlenebileceği, sorusuna büyük bir çoğunluk 43 kişi “eğitimle” yanıtını vermiştir. “Eğitimle” diyenlerin büyük bir bölümü de “mevcut eğitim sistemiyle değil” uyarısında bulunuyordu. Crée Kızılderilisi’nin ülkesinde, kadar Avrupa’da ve 20. Yy kadar Türkiye’de hava kirliliği ve onun etkisiyle oluşan asidik yağışlardan eser yoktu Orman kurumuyor, toprak kirlenmiyor, bitkiler, hayvanlar ve insanlar zehirlenmiyordu. Endüstrinin, zenginliğin ve buna bağlı olarak eğitimin gelişmesiyle daha sağlıklı bir çevre beklenirken, insanoğlunun havayı solunamaz, suyu içilemez ve bitkiyi yenilemez duruma getirdiğini görüyor ve dehşete düşüyoruz. Eğitim yükseldikçe havada duman, suda asit artıyor! Murgul’u, Ankara’yı, Soma’yı, Elbistan’ı, Yatağan’ı, kirletenler Gökovayı kirletecek olanlar mühendis, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı gibi “okumuşlar” değil mi? “İlim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir” Sen kendin bilmezsen bu nice okumaktır” Diyebildiğimiz zaman yemek yediğimiz sofraya bıçak sokmaktan vazgeçeriz. Aksi takdirde biz karadumanı yaratmaya, karaduman da bizi karartmaya devam edecek; bir olumsuzluk başka bir olumsuzluğu üreterek Ankete katılanların eğitim durumu İlkokul 17 kişi Ortaokul 25 kişi Yüksek okul 75 kişi II. AŞAMA KONTROL DENEMELERİ Kontrol amacını güden ikinci aşama çalışmalarımız de başladı, tarihine dek sürdü. Yine, her birine hem fasulye ve hem de nohut ekilmiş, her biri 4’er saksıdan meydana gelecek şekilde 5 grup oluşturuldu. Nohut – fasulye tohum gruplarına ilk asit PH uygulaması 15 gün sonra başlatıldı. 15 gün boyunca normal su ile sulandı. Bu durum, II. Aşama çalışmaları ile I. aşamadakiler arasındaki farklılıktır. Amacımız; topraktaki tohuma 15 gün boyunca çimlenme olanağı sağlamaktır. Sonra PH değeri farklı olan PH2, PH3, PH4,5, PH6, normal su, yağmur suyu sularla sulandı. Yine kızıl çamlar da, her biri 4’er saksıdan oluşacak şekilde 5 gruba ayrıldı, bunlarda asidik değeri farklı sularla PH2, PH3, PH4,5, PH6, yağmur suyu, normal su ile sulandı. Periyodik aralıklarla boyları ölçüldü, renk değişimleri gözlendi. Her grup için elde edilen sonuçlar uygun olarak kaydedildi. Bu sonuçlara uygun tablolar çıkarıldı. Genel sonuçlara erişilmeye çalışıldı. İtiraf etmek gerekir ki bu süre, çalışmalarımız için yeterli olmamıştır. TOHUM GRUBU Tohum Grubu – 1 PH2 1. Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok 2. Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok 3. Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok Tohum Grubu – 2 PH3 1. Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok 2. Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok 3. Saksı Yabani ot çayır çıktı Çayır 10 cm Çayır 10 cm Tohum Grubu – 3 PH4,5 1. Saksı 3 fasülye 2,5 cm, 2,6 cm,2,5 cm 3 nohut 15,5 cm, 10,5 cm,10,5 cm 3 fasülye 6 cm, 4 cm,4,5 cm 3 nohut 21 cm, 20 cm,16 cm Fasülye sarardı. Nohut 22 cm, 21 cm, 17 cm 2. Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok 3. Saksı 1 Fasülye 4 cm 1 Nohut 8 cm 1 Fasülye 5 cm 1 Nohut 18 cm 1 Fasülye 5 cm Nohut 26 cm Tohum Grubu – 4 PH6 1. Saksı Yalnız nohut var ve 3 cm Nohut 4 cm Nohut 6 cm. 2. Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok 3. Saksı 1 Fasülye 5 cm 1 Nohut 10 cm 1 Fasülye 10 cm 1 Nohut 13 cm 1 Fasülye 12 cm Nohut 17 cm Tohum Grubu – 5 PH5,5-6 = Yağmur suyu 1. Saksı Çimlenme yok Çimlenme yok Çimlenme Yok 2. Saksı Çimlenme Yok Çimlenme Yok Çimlenme Yok 3. Saksı Çimlenme yok Çimlenme yok Çimlenme yok SONUÇLAR Yüksek asitlerde PH çimlenme olayı bile görülmedi. PH4,5 asidik durumunda çimlenme tam gerçekleşmedi bazı saksılarda yok Çimlenip büyüyenlerde de gövde ince uzun ve cansız kaldı. PH6 durumunda da çimlenme yok. Fasulye ve nohut orta asitlikteki sulardan Ör. PH4,5 hoşlanmıştı, az aitli sularda Ör. PH6 hiçbir gelişme göstermedi. Yağmur suyundaki PH oranı çimlenmeye bile fırsat vermedi. Nohudun, fasulyeye göre asitli sulara daha dayanıklı olduğu gözlendi. Asidik değeri PH2 olan sularla sulanan saksı açıldığında tüm tohumların, asidik değeri PH3 olan sularla sulanan saksılarda ise bazı tohumların çürüdüğü görüldü Çayırların asidik yağışlardan etkilenmediği gerçeği ortaya çıktı. b KIZILÇAM GRUBU Kızıl çam –1 Grubu PH2 41 cm 41 cm 41 cm 2. Saksı 37 cm 37 cm 37 cm 3. Saksı 45 cm 45 cm 45 cm 4. Saksı 33 cm 33 cm 33 cm Kızıl çam –2 Grubu PH3 30 cm cm 31 cm 2. Saksı 35 cm 35 cm cm 3. Saksı 40 cm 40 cm 40 cm 4. Saksı 29 cm cm 30 cm Kızıl çam – 3 Grubu PH4,5 35 cm 36 cm 37 cm 2. Saksı 31 cm 32 cm 33 cm???? 3. Saksı cm cm cm 4. Saksı 32 cm 32 cm 33 cm Kızıl çam – 4 Grubu PH6 36 cm 37 cm cm 2. Saksı 35 cm cm 36 cm 3. Saksı 37 cm 38 cm cm 4. Saksı 34 cm cm 36 cm Kızıl çam – 5 Grubu PH5,5 -6 30 cm 31 cm 31 cm 2. Saksı 34 cm cm cm 3. Saksı 37 cm 38 cm 38 cm 4. Saksı 33 cm 33 cm cm SONUÇLAR PH2 olan sularla sul******rda hiçbir gelişme olmadı. Yapraklarda dökülme görüldü. İkinci ayın sonunda renkler matlaştı. PH4,5 asitli sularla sul******r, ikinci ayın sonunda sarardılar. Yağmur suyu ile sul******rda normal suya göre daha yavaş bir gelişme görüldü. Tuğlarında küllenme ve dökülmelere rastlandı. Kökler içeriye doğru kıvrılma özelliği gösterdi. Hava Kirliliği ve Asit Yağmurlarının Oluşturduğu Diğer Zararlar Hava Ozan tabakası incelir. Böylece güneşten gelen ültraviyole gibi zararlı ışınlar yere kadar ulaşır. Bu da deri kanseri ve göz kataraktlarının oluşumuna yol açar. CO2, SO2 ve karbon monoksit gibi gazlar solunumu zorlaştırır. Solunum yollarında çeşitli hastalıkların ortaya çıkmasına neden olur. İklim CO2 ve SO2 gazlarının artması, sera etkisi yaparak, atmosfer sıcaklığının yükselmesine neden olur. Bu durum, buzulların erimesine; deniz suyunun yükselmesine yol açar. Kıyı ovaları sular altında kalır. Bazı ürünlerin üretilmesi güçleşir. Su Asitik yağışlar yerüstü ve yeraltı sularını kirlendirir. Arkasından, bu suların ulaştığı göl ve denizler buralarda yaşayan canlılar balık, bitki, kuş ..... zarar görür. Kirlenmiş kaynak suyunu içen, kirlenmiş göl veya denizdeki balıkla beslenen insan da bu kirlilikten nasibini alır. AntikYapıtlar Atmosfer Yağış Taş ve metal Sonuç H2O+SO2 H2SO4 + Ca CaSo4+H2 Sülfirikasit Kalker H2O + SO2 H2SO4 + 2Al Al2SO43+3H2 Aliminyum H2O + NO2 HNO3 + Al AlNO32+3/2H2 nitrikasit Görüldüğü gibi yere düşen asitli sular, taş ve metallerden yapılmış olan antik yapıtlarımızı da bozabilmekte, böylece insanlığın ortak mirasına zarar vermektedir. Tarihi bina ve yapılar son 20 yılda bir önceki 2000 yılına göre daha çok yıpranmıştır. Efes’i ve Bergama’yı düşünün; bir süre sonra İngiltere’deki Westminister Manastır’ı gibi kopyalarını yapmak zorunda kalacağız. Kaybettiğimiz geçmişimizi kaç dolara geri alabiliriz? Kağıt ve tekstil de SO2 ve NOx gazlarını emiyor; emdikçe gevriyor. Gerçekten, Britanya kütüphanesindeki kolleksiyonlardan % 5’i sülfür gazından zarar görmüştür. Toprak Asit yağmurları topraktaki minarellerle tepkimeye girerek toprağın yapısını bozmaktadır. Ayrıca, topraktaki su asitik özellik kazanmaktadır. Yeni asitik ortama uymayan bitki türleri yok olurken, bir bölümü de asitli suyu bünyesinde depolamaktadır. Böylece; Bitki örtüsünün azalması, bir taraftan erozyon ortamını hazırlarken, diğer taraftan da fotosentez olayının azalmasına ve sonucuda atmosferdeki CO2 tutarının artmasına neden olmaktadır. Asitli su ile sulanan sebze ve meyvelerle beslenen insan zarar görmektedir. ÖNLEMLER Hava kirliliği ve asit yağışlarının çevreye, özellikle bitkilere olan etkisinin kesin sonucu ve buna karşı isabetli önlemler alınmak isteniyorsa, çok sayıda bilimsel denemenin yapılması gerekir. Yakıtların araç ve meskenlerde kalitesi kontrol edilmeli. A Hava kirliliğine dayanıklı bitkiler böğütlen, ıspanak, kızılcık,... ekilmeli B Kışın yaprak döken bitkiler ekilmeli Kentlerin kurulma yerleri topografik açıdan iyi saptanmalı. Başka bir anlatımla Yerleşmeleri kent, köy,... çanak şeklindeki alanlardan uzaklarda kurmalıyız. Bacalara filitre takılmalı Araçların bakımı zamanında yapılmalı Alternatif enerji kaynakları kullanılmalı Güneş, rüzğar, gelgit, akıntılar, biyokütle, end. ve evsel atıklar gibi. Tüketim toplumu olduğumuz sürece yeni üretimlere yeni kirlenmelere neden olmamız kaçınılmazdır. Onun için tüketim çılgınlığı yerine mevcutlardan haz almayı öğrenmeliyiz. Yakıtlardaki kükürt oranı azaltılmalı Çevre insanlara öğretilmemeli; insanoğlu çevreyi içselleştirecek şekilde bizzat kendisi öğrenmeli Kısaca; konunun sosyolojik, ekonomik ve politik boyutları aynı anda alınmalı ve hemen uygulamaya geçilmelidir. Bunların içinde en önemli olanı ise yaşam ve eğitimi el ele tutuşturan uygulamalar olacaktır. Bu önlemler alınmadığı zaman en temiz kalan yerlerimizden biri olan Gökova Körfezi ve çevresi de son kurbanlardan biri olmaktan kurtulamayacaktır. Kirli hava ve asitik yağışlara etkileri yerel değildir. Çünkü rüzgar kirli hava ve yağışları çok uzaklara taşıyabilmektedir. Asit yağışları, düştüğü yerde kalmayıp akarsular ve denizler yoluylada dünyaya yayılmaktadır. Onun için çözümler yerel değil, küresel olmalıdır. Ancak öncelikle yerel düşünmeyi ve yerel davranmayı öğrenerek bu felaketten kurtulabiliriz. Not Deney Sonuçları adresinden alınmıştır. HAZIRLAYAN Caner BOZKURT Alanya Anadolu Teknik Lisesi Bilgisayar / Yazılım Bölümü Kimya Dönem Ödevi Asit Yağmurları Kükürt ve azot dioksitlerin atmosferdeki nemle birleşerek sülfirik ve nitrik asitli yağmur, kar ya da dolu oluşturması biçiminde kirliliğe verilen genel ad. Bu tür yağmurda tanecikler siste asılı olarak süspansiyon oluşturabilir ya da en kuru halde birikebilirler. Asit yağmurlarının verdiği ileri sürülen zararın bir bölümünün aslında bazı doğal nedenlerden kaynaklandığı yapılan araştırmalar sonucunda anlaşılmışsa da,petrol ve kömür yanmasından oluşan kükürt dioksit ile otomobil motorlarından çıkan azot oksitin, asit yağmuru sorununu büyük ölçüde şiddetlendirdiği kesindir. Kirliliğe yol açan tanecikler,kaynaklarından binlece kilometre uzağa rüzgarla kuzey doğusundaki asit yağmurlarına,Kanada'dan yayılanlar da katılmış,Kanada'nın doğusundaki kükürt içeren yağış, kaynaklanmıştır. Bilim adamlarının tümü asit yağmurlarının denetlenmesi için biran önce yasalar çıkarılmasını var,ki söz konusu yasaların yol açacağı harcamalarçok yüksektir,bu yüzden de sorunun çözülmesi sürekli ertelenmektedir ASİT YAĞMURLARI. BÖLÜM - 1 KÜKÜRT DÖNGÜSÜ VE BOZULMASI İLE OLUŞAN SORUNLAR Kükürt yaşam için gerekli kimyasal maddelerden biridir. Tüm canlılarda bulunan bazı amino asitlerin yapısında bulunur. Taşkürede bol miktarda bulunduğundan genellikle sınırlayıcı maddelerden biri sayılamaz. Bu nedenle önemi daha çok hava kirliliği açısındandır. Kükürdün başlıca doğal kaynakları yanardağlar ve bataklıklardan çıkan hidrojen sülfit gazı H2S ve kayalardaki demir sülfit FeS gibi kükürtlü bileşiklerdir. Bu bileşikler jeolojik aşınma sonucu taşkürenin yüzeyine çıkarlar denizlerde sedimanter kayaların oluşması ile taşküreye geri dönerler. Taşkürenin yüzeyine çıkan kükürtlü bileşiklerdeki kükürt, havadaki oksijenle reaksiyona girerek kükürt dioksit SO2, kükürt trioksit SO3 ve sonunda su buharı ile temas edince sülfirik asit H2SO4 şeklini alır. Havadaki kükürt genellikle bu biçimiyle, yani sülfirik asit olarak yağmurlarla toprağa döner ve çevrime girer. Kükürt Döngüsü Karadeniz’in dip suları ve Haliç’in bazı yerlerinde olduğu gibi, oksijensiz sistemlerde organik maddelerin ayrışmasından hidrojen sülfit H2S gazı oluşur. Tipik çürük yumurta kokusu veren madde işte bu gazdır. Oksijensiz sistemlerde kükürt, iki grup bakteri arasında değişik kimyasal şekillerde alınıp verilmektedir. Bazı çeşitleri sülfür bakterileri, SO4 içeren sülfatlı maddelerdeki oksijeni kullanarak, hidrojen sülfüre dönüştürürler. Değişik çeşit bazı bakteriler de, H2S gazını enerji kaynağı olarak kullanırlar. Bu bakteriler kemosentetik bakteriler olarak adlandırılır. Son iki yüzyılda gerçekleşen sanayileşmenin kükürt dengesi büyük etkileri olmuştur. Fosil yakıt kullanımı ve madencilik atmosferdeki H2SO4 miktarını çok artırmıştır. Dolayısıyla kükürt, hava kirliliğine neden olan başlıca maddelerden biri haline gelmiştir. Bazı şehirlerde insan sağlığını, bazı ülkelerde de asit yağmuru denilen bir olay sonucu göl ve kara ekosistemlerini etkilemeye başlamıştır. BÖLÜM – 2 ASİT YAĞMURU SORUNU Kükürt döngüsünün bozulması, bir yandan hava kirliliği gibi yerel sorunlar yaratırken, diğer yandan bazı bölgelerde asit yağmuru gibi uluslararası sorunlara da neden olmaktadır. Yağmur suyu, normal olarak hafifçe asitlidir. Bunun nedeni havada doğal olarak bulunan CO2 ve gene doğal olarak az miktarda bulunan kükürt ve nitrojen oksitlerin su ile reaksiyona girmesinden oluşan asitlerdir. Ortama çok miktarda kükürt dioksitin eklendiği bölgelerde yağmur suyundaki asit oranı da artmakta, yer yer keskin bir sirke kadar asitli yağmurlar yağmaktadır. İlk kez Kuzeybatı Avrupa’da ortaya çıkan ve etkileri bilimsel olarak saptanan asit yağmuru, 1972 Birinci Uluslararası Dünya Çevre Kongresi’nde İsveçliler tarafından gündeme getirilmiştir. İsveç ve Norveçliler asit yağmurunun iç suları etkilediğini, yüzlerce, hatta binlerce göl ve nehirin doğal dengesinin bozulduğu ; bu göllerin giderek canlıların barınamayacağı ölü sular haline dönüştüğünü kanıtlamışlardır. Daha sonra Kanada ve İskandinavya’ya yapılan araştırmalar, iç sulardan başka, karasal ekosistemlerin bitki örtülerinin de zarar gördüğünü ; yağmurdaki asidin fotosentezi etkiledikten başka, topraktaki besleyici tuzların akıp gitmesine neden olduğunu göstermiştir. Whelpdale, 1983 . 1980’li yıllara girerken, dünyanın en fazla sanayileşmiş bölgeleri olan Kuzeybatı Avrupa ile Kuzeydoğu Amerika’da yağmur suyunun ortalama pH değeri 4’e inmişti. Suyun nötral pH değerinin 7, yağmur suyunun da pH değerinin 6 olduğu düşünülürse ; pH 4 değeri, normal suyun yüz katı kadar asitli anlamına gelir. Çünkü pH ölçümünde birimler logaritmik ölçeğe göre ayarlanmıştır. Örneğin, pH 5 değeri, pH 6’ya oranla on kat fazla asitli bir ortamı gösterir. Hemen hemen tüm Avrupa, Japonya ve Kuzey Amerika’nın doğu yarısı pH 4 ile 5 değerinde yağmurlar almaktadır. Türkiye ise pH 5,5 değerinde asit yağmuru alan kuşak içinde yer almaktadır. Whelpdale, 1983. Sayfa 4’de Şekil-2de Kuzeybatı Avrupa’ya düşen yağmurdaki asit oranının yıllara göre artışı gösterilmektedir. 1956’dan bu yana, asit yağmuru en fazla pH 4 ila 5 değerlerinde, etkilenen bölge miktarı da nispeten azken; 1961’den sonra asitlik derecesi ilk kez pH 4’ün altına düşmüş, etkilenen bölge alanı da genişlemiştir. Asit yağmurunun uluslararası bir sorun olarak ortaya çıkmasının başlıca nedenlerinden biri, 1960’lı yıllarda şehirlerin havasını SO2’den arıtmak için yüksek baca yapımı uygulamasının yaygınlaşmasıdır. İçinde önemli miktarda kükürtlü maddelerin bulunduğu nikel ve bakır cevherleri işleyen fabrikalar, petrol ve kömür yakan termik santraller, daha önceleri yerel çevre sağlığını etkilemekteydiler. Bölgesel zararları etkileri azaltmak için teknik bir çözüm olarak, bu kuruluşlara yüksek bacalar takılmıştır. Bazıları 300 metreyi bulan bu bacalar, yerleşim merkezlerini SO2’den korumuş, ancak bu kez de atmosfere yayılan SO2 geniş bölgeler üstüne asit olarak yağmaya başlamıştır. Çevre bilimlerinin temel konularından biri Birinci Termodinamik Kanunu’dur. Enerji ve Maddenin Sakınımı olarak da bilinen bu kanuna göre, enerji ve maddeler hiçbir yolla yok olmaz. Seyreltilip dağıtılması için atmosfere atılan SO2, ergeç ekosferin başka bir yerinde ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla, kaynakları belli SO2’in yarattığı ve çevre sağlığı sorunu, yüksek bacaların yapımı sonucu kaynağı belli olmayan bir uluslararası asit yağmuru sorununa dönüşmüştür. BÖLÜM – 3 ASİT YAĞMURU SORUNUN ULUSLARARASI VE EKONOMİK BOYUTLARI İsveçliler 1972’de asit yağmuru sorununu Stokholm Konferansı’nda uluslararası platforma getirirken, bu sorunun uluslararası boyutlarının bilincindeydiler. İskandinavya’ya yağan asidin büyük kısmı Kuzey İngiltere ve Kuzey Almanya’dan kaynaklanıyor ; rüzgarlar ile İskandinav yarımadasına taşınıyordu. Dolayısıyla, bu sorunun çözümü İsveç ve Norveçlilerin elinde değildi. Aynı şekilde, 1978’den başlayarak, Kanada da topraklarına yağan ABD kaynaklı asit yağmurunu önlemek için ABD’ye baskı yapmağa çalışmış ; ancak etkili olamamıştır. Ekonomik açıdan sorun, zararı kimin ödeyeceği konusunda ortaya çıkmıştır. Kanada’ya yağan asidin büyük bir kısmını üreten ABD termik santrallerini işleten kuruluşlar, kendileri bu asitten zarar görmüyorlardı. Oysa, Kanada’da göl balıkçılık sanayii, turizm işletmeleri, ormancılık sektörü büyük ölçüde zarar görüyor ; fakat yabancı bir ülkede, ABD’de olan kuruluşlara bir şey yapamıyorlardı. Kanada doğa koruma kanunları ABD’de geçerli olmadığına göre ; ABD makamlarının önlem almalarını beklemekten başka çareleri kalmıyordu. Oysa, ABD makamlarının atmosfere verilen SO2 miktarını kısıtlamak için önlem almaları ; hatta yalnızca yürürlükteki kanunları tam olarak uygulamaları halinde, ABD termik enerji sanayinin masrafları çok artacaktı. Çünkü SO2 atıklarını önlemek için kullanılan teknoloji çok pahalıydı. Dolayısıyla, ABD makamları ülke ekonomilerini etkileyecek pahalı önlemleri almaktan kaçınmakta ; böylece ABD’nin atmosfere attığı kükürt oksitlerin çevreye verdiği zarardan doğan masrafları yabancı bir ülke olan Kanada’ya ödetmekteydiler. Aynı şekilde Almanya da, İsveç’e yararlı olacak SO2 önlemlerini almamakta direniyordu. Ancak, 1980’den sonra, Almanya’nın çevreye eklediği SO2 gazının gene Almanya’nın ormanlarını olumsuz şekilde etkilediği kesinleştikten sonra Almanya önlemler almaya başladı. Asit yağmuru öyküsünde önemli çevre etkenlerinden biri elbette ki rüzgar yönüdür. Diğer önemli bir husus da bölgenin jeolojik koşullarıdır. İskandinavya ve Kuzeydoğu Kanada’nın jeolojik yapısında kalkerli kayalar yani kireçtaşı çok azdır. Dolayısıyla, göllerde asidi nötralize ederek zararsız hale getirebilecek kireç sudaki CaCO3 ve türevleri çok kısıtlıdır. Oysa, ABD ve Almanya’daki sularda kireç miktarı yüksek olduğu için, bu ülkelerin iç suları komşularında olduğu kadar etkilenmemektedir. Avrupa’dan gelen asit yağmuru Türkiye’de Trakya ve Karadeniz bölgelerini etkilemektedir Çakır, 1988. Ancak, D. Karadeniz hariç, çoğu bölgelerimizin kireçli olması nedeniyle asit, nötralize olmaktadır. Nitekim, Rodhe’nin 1989 hazırladığı asit yağışı dünya haritasına göre, Türkiye problem bölgeler arasında değildir. Ancak, Türkiye’de de yer yer asit yağmurunun etkilerine, örneğin Ergani bakır madenlerinin yöresindeki çıplak arazide rastlanmaktadır. Yine asit yağmurunun bitki örtüsüne verdiği büyük zarararın yurdumuzdaki örnekleri, Murgul Göktaş Bakır Fabrikası, Samsun ve Gelemen’de Bakır İzabe ve Azot Gübresi Fabrikaları çevrelerinde sergilenmektedir Çepel, 1983. Bu nedenle, Gökova Termik Santralı gibi büyük ve yeni SO2 kaynaklarının etkileri izlenmeli ; bu gazların doğal çevre ve tarıma verebileceği zarar ülke ekonomisi içinde değerlendirilmelidir. Çevre ekonomistleri dış ekonomi ya da dışsal ekonomi deyimini, bir kişi veya bir kuruluşun başka bir kişi veya kuruluşun faaliyetlerini etkilemesi anlamında kullanırlar. Bu durumda yarar sağlayan taraf, bunun maddi karşılığını piyasa ekonomisi içinde ödememekte, zararı ödeyen taraf ise bu zararın maddi karşılığını gene piyasa ekonomisi içinde alamamaktadır Mishan, 1967. ABD kökenli asit yağmuru, Kanada için dışsal ekonomidir. Çünkü asidi üreten ABD kuruluşları, SO2 denetimi için harcama yapmadıklarından, ürettikleri enerjiyi aslında çok ucuza mal etmektedirler. Buna karşılık Kanadalı balıkçılar ve ormancılar gördükleri zararın karşılığını asit üreten kuruluşlardan alama-maktadırlar. Bu analiz ulusal ekonomi içinde geçerlidir. Örneğin, bir termik santral da yakıt olarak kullanılan linyitten çıkan zehirli gazlar yöre tarımcılığını ve turizmini olumsuz biçimde etkiliyorsa ve zarar gören kişi ve kuruluşların zararları karşılanmıyorsa, aslında bu elektrik gerçek maliyetinin altında bir fiyata satılmaktadır. Çünkü, santraldan çıkan kirliliğin dış ekonomisi, yöre halkına sosyal maliyet olarak ödetilmektedir. Örneğin, Samsun ve Gelemen’deki fabrikalardan kaynaklanan asitli yağışların yöredeki tütünlere verdiği zarar için her yıl 100 milyon TL’den fazla tazminat ödenmektedir Çepel, 1983. Bu örnekte tütün çiftçisinin zararı bir sosyal maliyettir. Ödenen tazminat parasını tazmin edilmeyen diğer zararlarla birlikte fabrikalarda üretilen ürünlerin maliyeti içinde düşünmek gerekir. Çevre ekonomistleri sosyal maliyet konusunda dışsalları içselleştirmek yaklaşımını önermektedirler. Bu durumda, yukarıda verilen santral örneğinde, santralın işleyişiyle çevrede yarattığı zarar ya tazmin edilir, ya da santral zarar yapmayacak şekilde inşa edilir. Her iki durumda da bu önlemlerin bedeli üretilen elektriğin fiyatına yansıtılmış olur. Bu durumda yarar da, zarar da piyasa ekonomisi içine alınmış olur. Gerçekte gerek ulusal, gerek uluslararası kirlilik konularında dışsalların içselleştirilmesi çok zordur. Örneğin, İsveçlilerin göllerini kurtarmak için gerekli önlemleri, yağışlardaki aside neden olan SO2’i üreten komşularına aldırtmayı henüz başaramamışlardır. • Kaynaklar Ekoloji ve Çevre Bilimleri Mine Kışlalıoğlu – Fikret Berkes Asit yağmurlarının sebepleri ve zararları nelerdir Asit yağmurları, fosil yakıt atıklarının doğal su döngüsüne karışmasıyla oluşur. Kömür ve petrol gibi fosil yakıtların yakılması sonucu atmosferde kükürt ve azot içeren gazlar birikir. Bu gazlar havadaki su buharıyla birleşince bir kimyasal tepkime meydana gelir. Bu tepkime sonucunda sülfürik asit ve nitrik asit damlaları oluşur. Güneş ışığı bu tepkimelerin hızını artırır. Yeryüzündeki sular Güneş’in etkisiyle ısınınca, bunların bir kısmı buharlaşarak yükselir ve atmosfere karışır. Böylece yükselen nemli havadaki su buharı yoğunlaşarak yeniden sıvı durumuna geçer. Bunlar da bulutları oluşturur. Sonuçta oluşan, çok miktarda kükürt ve azot içeren bu tip yağmurlara “asit yağmurları”denir. Atmosferdeki asit, yalnızca yağmurlarla değil, kar, sis, havadaki gazlar ve tanecikler yoluyla da yeryüzüne iner. Asit yağmurlarının sonucuysa, yok olan ormanlar, hiçbir canlının yaşamadığı ölü göller, zarar gören sanatsal yapılar ve sağlıklarını yitiren yüzeyine ulaşan asit, birçok bitki ve hayvana zarar verir. Sonbahar yağmurlarıyla birlikte toprak üzerinde biriken su, ya akarsulara ve göllere akar ya da toprağın içine sızar. Yağmurla gelen asit toprakta birikir. Asitli su, topraktaki bitkiler için besin kaynağı olan önemli minerallerin çözünmesine yol açar ve bitkilerin bunları alabilmesini engeller. Aynı zamanda, asit yağmurları, toprakta bulunan, ancak asit etkisiyle serbest hale geçtiğinde bitkilere zararlı olan alüminyum gibi maddelerin miktarının artmasına da neden olur. Örneğin, toprakta biriken alüminyum,ağaç köklerinin gerekli besinleri almalarını engeller. Besin eksikliği oluşur ve ağaçların büyümesi yavaşlar, hatta tamamen durur. Zamanla, yaprakların dökülmesi gibi daha gözle görülebilir zararlar ortaya çıkmaya başlar. ???? Asit, yalnızca canlılara değil, aynı zamanda binalara ve arabalara da zarar verir. Asit özelliğindeki maddeler kimyasal ayrışmayı artırırlar. Bu, asidin herhangi bir yüzeye değdiğinde, onun özelliklerini değiştirmesi anlamına gelir. Bu nedenle asit yağmuru oluşan bölgelerde bulunan bronz, mermer ve kireçtaşından heykellerin bozulmasına da neden olur. Asit yağmurlarının zararları, bu kadarla bitmiyor, insan sağlığını da doğrudan etkiliyor. Toprağın asitliğinin artması, yalnızca alüminyum ve cıva benzeri bileşiklerin sulara karışıp, kirlenmeye değil, aynı zamanda yediğimiz balıklar yoluyla da sağlığımızın bozulmasına neden olur. Atmosferde asılı olarak bulunan sülfatlar da, aldığımız solukla birlikte bedenimize girerek astım ve bronşit gibi solunum yolu hastalıklarına neden olur. Atmosferde biriken kükürt dioksit ve azot oksit, sülfat ve nitratlara dönüşür. Atmosferde asılı olarak bulunan sülfatlar da aldığımız solukla birlikte bedenimize girerek astım ve bronşit gibi solunum yolu hastalıklarına neden olur. Ayrıca sülfat ve nitratlar sisli, puslu bir ortam oluşmasına neden olur. Buna bağlı olarak görüş uzaklığı azalır Oluşturulma Tarihi Eylül 19, 2019 1927Gündemde yer alan haberlerin ardından asit yağmuru hakkındaki araştırmalar hız kazandı. Asit yağmurları hakkında pek bilgi sahibi olmayan vatandaşlar, konuya dair bilgi almak ve bilinçlenmek adına asit yağmurları hakkında internette araştırma yapıyor. Peki, asit yağmuru nedir? Asit yağmuru zararlı mı?Genel olarak sonbahar sonları, kış ve ilkbahar başlarında görülen asit yağmurlarına ilişkin detaylar, vatandaşlar tarafından merak ediliyor. İşte, asit yağmurları hakkında merak edilen tüm ayrıntılar...Asit yağmuru, asidik kimyasalların yağmur, kar, sis, çiy veya kuru parçacıklar halinde yeryüzüne düşmesine verilen isimdir. Karbondioksit çıkarıldıktan sonra damıtılmış su, nötr pH 7'ye küçük bir pH değerine sahip olan sıvılar asidiktir ve 7'den büyük bir pH'a sahip olanlar alkalidir. Bitkiler, suda yaşayan hayvanlar ve altyapı üzerinde zararlı etkileri olabilir. Asit yağmuru, asit üretmek için atmosferdeki su molekülleri ile reaksiyona giren kükürt dioksit ve azot oksit emisyonlarından kaynaklanır. Bazı hükümetler, 1970'lerden beri kükürt dioksit ve azot oksitin atmosfere salınımını olumlu sonuçlarla azaltmak için çaba sarf ettiler. Azot oksitleri de yıldırım çarpmaları ile doğal olarak üretilebilir ve kükürtdioksit volkanik patlamalarla asidik yağmur keşfedilmiş olmasına rağmen, bilim adamları 1960'ların sonuna kadar fenomeni gözlemleyerek ve incelemeye başladılar. "Asit yağmuru" terimi, 1872 yılında Robert Angus Smith tarafından yapılmıştır. Kanadalı Harold Harvey, "ölü" bir gölü araştıran ilk araştırmacılar arasındaydı. ABD'de asit yağmuru bilinci, 1970'lerde New York Times'ın New Hampshire'daki Hubbard Brook Deneysel Ormanı'ndan yayınladığı çok sayıdaki zararlı çevresel etkilerin raporlarını yayınladıktan sonra bölgelerde altında yağmur ve sis sularında zaman zaman pH değerleri bildirilmiştir. Endüstriyel asit yağmuru Çin ve Rusya'da önemli bir sorundur ve bölgeler bunlardan aşağı doğru akmaktadır. Bu bölgelerin tümü kükürt içeren kömürü ısı ve elektrik üretmek için yağmuru sorunu sadece nüfus ve endüstriyel büyüme ile artmakla kalmamış, daha yaygın hale gelmiştir. Yerel kirliliği azaltmak için uzun boylu bacaların kullanılması, gazların bölgesel atmosferik dolaşıma salınmasıyla asit yağmurunun yayılmasına katkıda bulunmuştur. Genellikle çökelme, emisyonların önemli ölçüde azalmasına neden olur ve dağlık bölgeler en fazla birikimi daha yüksek yağışları nedeniyle almaya eğilimlidir. Bu etkinin bir örneği, İskandinavya'ya düşen yağmurun düşük pH' İÇİN ZARARLI MI?Asit yağmurlarının özellikle tarım alanları etkilemesi direkt olarak insan ve diğer canlılarının etkilenmesine neden olacaktır. Asit yağmurlarının insan sağlığı üzerindeki etkileri konusunda üzerine yapılan araştırmalar sonucunda asit depolanmasının insan sağlığı üzerinde dolaylı ve dolaysız olmak üzere 2 tür etkisi belirlenmiştir. Bu güne kadar yapılan araştırmalar henüz asit depolanmasının insanlar üzerinde dolaysız bir etkisini beraber deri, göz ve solunum sistemindeki direkt etkileri dikkat çekicidir. pH ya kadar asitlenmiş göl sularında insan ve tavşan denekleri üzerinde yapılan araştırmalarda belirli bir takım etkiler belirlenmiş, pH’ ın 4 ten düşük olduğu değerlerde gözde tahriş ve kızarıklık oluşmuştur. Asidik zerrecikler genellikle sülfürdioksit ve nitrikoksitlerin atmosferdeki dispersiyonu ile oluşur. Sonuçta oluşan nitrik ve sülfürik asit diğer partiküller toz, is, kurum, duman vs üzerine partiküllerin direkt olarak solunması bu asidik yapıların doğrudan akciğerlere kadar gitmesine neden olmaktadır. Asit yağmurları salt insan sağlığına değil,heykel,büst gibi doğal taşlardan yapılan sanat eserlerine zarar vermektedir.

asit yağmurları ile ilgili resim